TMMOB Maden Mühendisleri Odası Şube Başkanlığı'nın bugün başlayan kongrede saygı duruşu yapıldı, İstiklal Marşı okundu ve protokol konuşmaları gerçekleştirildi. Genel Kurul'un ikinci gününde ise seçim yapılacak.

Genel Kurulda; mevcut Başkan Çağlar Öztürk'ün karşısına yönetim içinden bazı isimlerin liste çıkaracağı konuşuluyor.

Şube binasında yapılan Genel Kurul'a; Zonguldak Baro Başkanı Türker Kapkaç, Saadet Partisi İl Başkanı Burak Erol, Merkez İlçe Başkanı İsmail Üstünyer,
Yönetim Kurulu üyeleri ve maden mühendisleri katıldı.
Genel Kurulda Genel Merkez Oda Yönetim Kurulu Üyesi Hüsnü Meydan, Divan Kurulu Başkanlığı'nı yürüttü.

20240113 11534020240113 115350

Genel Kurul'da açılış konuşması yapan Oda Şube Başkanı Çağlar Öztürk, şunları söyledi:


"Dün akşam yine çok üzücü şehit haberleri ile sarsıldık. Nasıl oluyor bilmiyoruz, ancak aynı coğrafyada art arda yaşanan bu acı olaylar hepimizi derinden üzdü, yaraladı ve nedenlerini sorgulamaya itti. Neden sorusu yine zihinlerimizde nüksetti. …Evet,…soruyoruz gencecik fidanlar ne pahasına niçin toprağa düşüyor. Terörün hiçbir şekli haklı olamaz, olmamalı. Terörü ve bu saldırıyı yapanları, arkasındaki kirli güçleri şiddetle kınıyoruz. . Şehitlerimize rahmet, yakınlarına ve tüm ülkemize başsağlığı, yaralı evlâtlarımıza acil şifalar diliyoruz.
Konuşmama; emperyalizme karşı sadece ülkemizin değil, tüm mazlum halkların ulusal bağımsızlık mücadelesine ilham kaynağı olan kurtuluş mücadelemizin taçlandırılmış zaferi olan Cumhuriyetin 100. Yılını buruk bir şekilde kutlayarak başlamak istiyorum.
Ülkemizin emperyalizmden, hilafetten ve saltanattan kurtuluşunu sağlayan Cumhuriyet’in ilanının 100. yıldönümünü, bu ülkenin yurtseverleri, devrimcileri ve demokratları olarak Cumhuriyete ve yarattığı ilke ve değerlere saldıranlara karşı kutluyoruz.
Cumhuriyetle birlikte ülkemiz ciddi bir gelişme sürecine girmiş bu süreçte, mühendislik ülkemizin inşasında; kalkınmacı, toplumcu ve sanayileşmeci işlevlerle saygın bir yer edinmiş, örgütlenmesini de tamamlamıştı.
Buna karşın yaşadığımız süreçte ise, ülkemiz ve cumhuriyet tüm değerleri ile birlikte saltanat, hilafet ve şeriat taraftarları tarafından büyük bir karalama kampanyası ve saldırı ile karşı karşıyadır.
Son olarak Milli Eğitim Bakanı, bütçe görüşmeleri esnasında yaptığı konuşmada, tarikatların ve cemaatlerin birer sivil toplum kuruluşu olduğunu belirtmiştir.
15 Temmuz öncesinde tüm uyarılara rağmen siyasal iktidarın birçok yetkilisi, bürokratı Fetullahçılarla ilgili övgü dolu ifadeler kullanmışlar, bu süreçte eleştirenleri ve uyaranları ise hedefe koymaktan çekinmemişlerdir.
Bugün gelinen noktada; FETÖ borsalarının oluşturulduğu ve çeşitli tarikatların bürokrasi içinde kadrolaşma yarışına girdiği gibi birçok haberin basında yer almaya devam ettiği görülmektedir. Bu haberler ve iktidar yetkililerinin açıklamaları da göstermektedir ki iktidar, anayasaya aykırı bu yapılarla iş birliğini sürdürmekte olup geçmişteki hatalarından ders çıkarmamıştır. Bu orta çağ kalıntısı yapıları; birer dernek, vakıf veya STK olarak tanımlamanın ve masumlaştırmanın anayasaya aykırı bir eylem olduğu açıktır.
1925 yılında çıkarılan kanunla tekke ve zaviyeler kapatılmıştır. Ayrıca anayasanın 2.maddesinde de Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu açıkça belirtilmiştir.
Buna rağmen, Milli Eğitim Bakanı bu açıklamasıyla açıkça Cumhuriyet ilkelerini ve Anayasayı hedef almıştır. Eğitim gibi önemli bir alanda görev alan üst düzey siyasilerin ve bürokratların Cumhuriyet ilkelerini ve evrensel değerleri benimsememiş olduğu analaşılmaktadır.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası olarak; eğitimin bilimsel, laik, parasız ve demokratik olması konusundaki söylemlerimizi tekrar yineliyoruz. Eğitimin özgürleşmesi, demokratikleşmesi ve laikleşmesi için mücadelemizi yılmadan sürdüreceğimizi tarih önünde bir kez daha belirtiyoruz.
Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz diyen 12 Eylül darbe artıklarının devamı niteliğindeki siyasi oluşumların, son dönemlerde ülkeyi çağdaş hukuk normlarından uzaklaştırmak ve arzuladıkları totaliter rejimi kurmak adına söylemlerine ve eylemlerine devam ettiklerini hep birlikte izliyoruz.
Örgütsüz bir toplum yaratmak adına; çalışanların, öğrencilerin, meslek örgütlerinin, dinci- gerici dernek ve vakıflar hariç, diğer STK’ların örgütlenmesinin engellenmesi, halkın kendi iradesi ile seçtiği Belediye Başkanlıklarına gerekçesiz kayyum atanması, hiçbir somut delil ortaya koyamadan gezi davasında yargılanan insanlara ağır cezalar verilmesi, görsel ve yazılı basının  sansürlenmesi, muhalif basın emekçilerinin gerekçesiz sorgulanması ve tutuklanması günlük yaşamın bir parçası olmuş durumdadır.
Yargı, tüm muhaliflere ve demokrasi güçlerine karşı iktidarın sopası olarak kullanılmaktadır. Tek adam rejimi yargıçlar eliyle totaliter bir yapıya dönüştürülmektedir. Ülke; “ben varım kurumlar yok, ben varım kurallar yok” şiarı ile yönetilir duruma gelmiştir.
Bunun son örneği; Yargıtay’ın 3. Ceza Dairesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin, halk tarafından seçilmiş milletvekili Şerafettin Can Atalay’ın başvurusu ile ilgili verdiği ihlal kararına karşı, “uymama” ve “Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulması” kararıdır.
Maden Mühendisleri Odası mesleki ve meslektaş sorunlarının ülke sorunlarından ayrılamayacağı bilinci ile politikalarını yaşama geçirmektedir.
Meslektaşlarımız açlık ve yoksulluk sınırı altında düşük ücretlerle, kötü koşullarda çalışmaya mecbur bırakılmıştır. Kamuda çalışan meslektaşlarımızın hakları erimiş, kamuda istihdam giderek daralmış ve işçi mühendis, 657’ye tabi sözleşmeli mühendis gibi kavramlarla ücret ve yetki karmaşası yaratılmış ve iş barışı bozulmuştur.
Emekli meslektaşlarımız, üstlendikleri tüm önemli ve kritik görevlerden yüz akıyla çıkmayı başarmışken, mesleklerini bir ömür boyu ifa etmişken, emeklilik günlerini yoksulluk ve geçim sıkıntısı teslim almıştır.
Pek çok genç meslektaşımız, diğer mühendislik disiplini mezunu arkadaşlarımız ülkemizin geleceğine dair umutlarını kaybetmek üzeredir. Ülkemizin yetişmiş değerli mühendis, mimar ve şehir plancıları geleceklerini yurt dışında aramakta olup yetişmiş insan kaynaklarımız kaybetilmektedir. Tüm disiplinlerde İşsizlik oranı %40’ları aşmıştır. 
Ekonomik sıkıntılar yetmiyormuş gibi, meslektaşlarımız madenlerde meydana gelen kazalarda ölmeye, ölemeyen meslektaşlarımız ise yaşanan cinayetlerin müsebbibi olarak gösterilmeye, yargılanmaya devam edilmektedir.
Açıkça belirtmek isteriz ki; yaşanan iş kazalarının en önemli nedeni madencilik faaliyetlerinin bilime ve tekniğe uygun olarak yapılmaması, maliyetten kaçınmak için, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerini göz ardı eden daha fazla para kazanma hırsıdır. Maden işletmelerinde, bilimin ve tekniğin uygulayıcısı olan maden mühendislerinin mesleki bağımsızlık ve iş güvenceleri ile ilgili sorunları giderilmedikçe bu tür facialar yaşanmaya devam edecektir.

20240113 115516
3213 sayılı Maden Kanunu ile 6331 sayılı İş Güvenliği yasasında gerekli düzenlemeler yapılarak meslektaşlarımızın ve çalışanların hayatı yasal güvence altına alınmalı sorumluların hesap vereceği yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu gün burada; ülkemizin enerji ihtiyacını, taşkömürü ve TTK’nu konuşmazsak eksik kalırız.
Enerji üretimi için gerekli birincil kaynaklara ulaşmada uygulanan özelleştirme, taşeronlaştırma, rödövans, ruhsat devri, ruhsatların bölünmesi ve yap-işlet modeli gibi liberal politikalar, enerji tedarikinde ülkemizi dışa bağımlı hale getirmiştir.  Bu politikalar ile birlikte birincil kaynakların tedarikinin sağlandığı ülkelerde yaşanan savaşlar ve istikrarsızlıklar enerji arz güvenliği açısından ülkemizi daha da sorunlu bir noktaya gelmiştir.

Son yıllarda enerji üretiminde birincil kaynaklarda ithal kömürün taşkömürü ile birlikte ilk sırada yer aldığı görülmektedir. 2021 yılında 3. sırada bulunan ithal kömür günümüzde ilk sıraya yerleşmiştir. Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından işletilmesi gereken Zonguldak havzasında ve Türkiye Kömür İşletmeleri ile Elektrik Üretim Anonim Şirketi tarafından işletilen ruhsatlarda kamu işletmeciliği ya kısmi yada tamamen terk edilmiştir.
Kamu yararının hiçbir şekilde gözetilmediği yüksek rezervli birçok saha, ruhsat devri ve rödövans sözleşmeleriyle özel sektöre devredilmiştir.  Ancak, bu sahaların bir kısmında faaliyete bile geçirilememiştir. Dolayısıyla enerji arzı için kullanılan kömürlerin büyük kısmının ithal kömür olduğu anlaşılmaktadır. Her geçen gün daha da stratejik bir konuma gelen enerji arz güvenliği sorununun çözümü, çaresiz olarak, ithal kömürde aranmaya çalışılarak ülkenin kıt kaynakları da ziyan edilmektedir.
AKP iktidarı, enerji arz güvenliği bakımından liberal politikalarından vazgeçmemektedir. Maden havzalarında özelleştirme, rödövans, ruhsat devri, ruhsatların bölünmesi ve yap-işlet modelleriyle piyasacı anlayışını sürdürmeye ısrarla devam etmektedir.
Coğrafi bölgelerden sadece Zonguldak havzasında; TTK ve çeşitli özel sektör firmaları tarafından taşkömürü üretimi yapılmaktadır. Her ne kadar ülkemizin ihtiyacını karşılamakta çok yetersiz kalınsada, taşkömürünün stratejik bir değer olduğu düşünüldüğünde, üretim faaliyetlerinden ve üretimin yeni teknolojiler ile eğitimli insan gücü kullanılarak artırılmasından asla vazgeçilmemelidir. Bununla ilgili yapılacak tüm çalışmaları ve yatırımları gönülden desteklediğimiz de kamuoyunca bilinmelidir.
Ancak, gelinen noktada; havza bütünlüğü adına TTK’ nın imtiyaz ve üretim sahaları korunamamış, ruhsat bütünlüğü muhafaza edilememiştir.
Taşkömürünün Zonguldak havzasında ki en büyük üreticisi  konumunda olan TTK ‘nun ekonomik yetersizliklere mahküm edilerek her geçen gün biraz daha küçültülmesi, kendi ruhsat sahasının parçalanarak Kurumun dar bir alana sıkıştırılmasının yok edilişe hizmet ettiği ortadadır.
Taşkömürünün salt enerji için üretildiğini söyleyenlere, yada  sananlara anlatacak çok şey olduğu inancı ile şunu hatırlatmak istiyoruz.
Havzada  üretilen kömürlerin zenginleştirilmesi sonucu açığa çıkan düşük kalorili ara ürünlerin  termik santrallerde  yakıt olarak kullanıldığı gerçeği başka bir şey; endüstriyel gelişimin ve insan ihtiyaçlarının  temelini teşkil eden  demir/çelik üretimi için  taşkömürünün yerine idame edilecek alternatif bir hammaddenin  henüz kullanıma sunulamamış olması başka bir şeydir. O nedenle TTK ve havzada kömür üretimi yapan tüm şirketlerin önceliği demir çelik sektörü olmalıdır.
Ayrıca önemli bir ayrıntıda taşkömürünü üretip zenginleştirmeden  tuvönan  şeklinde termik santrale yakıt olarak sunulması, yada ısınmak amaçlı yakıt olarak  kullanılması,  henüz taşkömürünün öneminin kavranamadığını açıkça göstermektedir.
Madencilik konusunda Uzman Kuruluş olan Maden Mühendisleri Oda’sı olarak; TTK nın,  Zonguldak, bölge ve ülke ekonomisi  için ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu  kamuoyu ve sizlerle bir kez daha paylaşma gereğini hissediyoruz.
Saygıdeğer meslektaşlarım,
Kıymetli konuklar,
Doğal kaynaklarımızın çıkarılması ve kullanılması ile ilgili uygulanan politikalar tamamen ülkemizin çıkarlarına aykırı geliştirilmektedir. Madenlerimizin hammadde olarak çıkarılıp ucuz fiyatlara ihraç edilmesi ve onlardan elde edilen ürünlerin yüksek bedellerle ithal edilmesi ülke ekonomisi yönünden ulusal çıkarlarımızla çelişmektedir. Uygulanan bu yöntem incelendiğinde, tam olarak “sömürge madenciliğine” denk düştüğü görülmektedir.
Zonguldak’ta birde kaçak ocak gerçeğine değinmek istiyorum
İşsizliğin ve yoksulluğun yoğun olarak yaşandığı kentimiz de işsizliğin ve yoksulluğun çaresizlik içinde bıraktığı insanlarımız kirli bir sistemin istemeden parçası olmaya devam ediyor. Güvencesiz ve her türlü tehlikeyi göze almaya zorlanan yoksul insanlarımıza artık sığınmacılarında eklemlendirildiği acı gerçekle yüz yüzeyiz. Daha önce de kaçak ocaklarda ölenlerin; direk diplerine, hastane önlerine bırakıldığını, hatta bu gibi cinayetlere kurban edilenlerin ocak sahibi olarak gösterildiğinin biliyoruz.
Yıllardır kanayan yara olarak, Zonguldak’ın gündeminden düşmeyen kaçak ocakçılık, ne yazık ki asla bitirilememiştir. Alınan güvenlikçi önlemlerin yetersiz kaldığı, kaçak ocakların bildiriminin ve imhasının  TTK’na havale edildiği, ancak bu yolunda yıllardır uygulanmasına rağmen başarısız olduğu ortadadır.
Kaçak ocak işletmeciliğinin bölgede istihdamı artırdığını ileri süren politikacıların bu işletmecilerle bağı sorgulanmadan, genel politikaların bürokrasi ve güvenlik birimlerinin olaya yaklaşımını değerlendirmeden, sanayi elektrik aboneliğini sağlayan enerji kuruluşlarını, orman sahası içerisinde bulunan bölgelerden sorumlu OGM’nü sorgulamadan kaçak ocak gerçeğini aydınlatmak ve çözümlemek mümkün görünmemektedir. Bu belirsizliklerin beslediği kirli sistem içinde, birilerinin bu durumdan kazançlı çıktıkları da bilinen bir gerçektir.
Yaşasın odamız, yaşasın TMMOB, yaşasın örgütlü mücadelemiz..
Sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selâmlıyorum."

.

Muhabir: Öznur Güneş