Zonguldak Belediye Başkanı Tahsin Erdem, makam odasındaki duvarda asılı bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın portresini göstermemek için önüne belediyenin flamasını çekmiş!
Azıcık yürekli olsa, o fotoğrafı oradan indirirdi!
Tahsin Erdem’de o yürek olmadığı için önüne flama koyup, görüntüyü engellemeye çalışmış!
CHP tabanına mesaj vermiş!
Arkadaşlarımız, bu durumu haber yapınca, Tahsin Erdem’in tuvaletine giren bir gazeteci, orada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyaretinde kullanması için yaptırılan abdest lavabosunu "israf" diye haber yapmış!
Tahsin Erdem, TOKİ tarafından Zonguldak sahilinde yapılan düzenleme alanı içine bir büfe konulmasına izin vermiş!
Daha bir ay olmadı!
Bu acele neydi, anlaşılır gibi değil!
Keşke, Belediye Başkanının tuvaletine girip Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyaretinde kullanması için yaptırılan abdest lavabosunu haber yapan arkadaşlar, bu büfeyi de haber yapsalardı!
"Aynı kaba kirletmek" sözü, vücut bulmuş oldu!
Önemli olan sırası!
Son çıkan sifonu çekmeyi unutmasın!

Muammer Avcı-Tahsin Erdem-Recep Tayyip Erdoğan...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığını her vesileyle dile getiren, bu sayede "il başkanı" ve "milletvekili" olan Muammer Avcı nerede?
CHP’li Belediye Başkanı Tahsin Erdem, makam odasındaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan portresi "görünmesin" diye neler yapıyor?
Ey Muammer Avcı!
Seni "milletvekili" yapan, sana kimlik veren, statü veren liderin fotoğrafına yapılan bu saygısızlığı görmezden mi geleceksin?
Zonguldak Belediyesi’nde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyaretinde kullanması için yaptırılan abdest lavabosunu "israf" diye haber yaptıran Tahsin Erdem’e bir şey demeyecek misin?
Tahsin Erdem, tasarruflu bir insan!
Kamunun suyuyla abdest almaz!
O lavaboyu söksün, Muammer Avcı’ya versin!
Muammer Avcı da, o lavaboda abdest alıp, “Recep Tayyip Erdoğan’ın lavabosunda abdest alıyorum” diye hava atsın!
Zonguldak’ı büyük bir dertten kurtarsın!

Süleyman Caner’in çıkardığı takımı düşürdünüz!

Avukat Süleyman Caner’in, ilkokul çocuklarının kumbaralarında biriktirdiği harçlıklarla TFF 2'nci Ligi’ne çıkarttığı Zonguldak Kömürspor’u, TFF 3'üncü Ligi'ne düşürdüler!
Süleyman Caner, kapı kapı para toplarken, takvim satarken, “Kulübün şahsiyetini düşürüyor” diye eleştirilmişti!
Şimdi kulübü yönetenlerin şahsiyeti duruyor ama takım 3'üncü Lig'e düştü!
Demek ki, Süleyman Caner’in yaptığı doğruymuş.
Süleyman Caner, bir "Zonguldak Hareketi" başlatmıştı.
Ve bu hareket, kamuoyunda karşılık bulmuştu.
Samimiyet gidince, kulüp de gitti!
Şimdi tutmuşlar, Ankaraspor ile Nazilli Belediyespor arasında oynanan ve golsüz tamamlanan karşılaşmayı bahane yapıyorlar!
Beyler, siz futbolcuların lisansını çıkartamadınız!
Bu nedenle üç puanınız silindi!
Serik’i yenemediniz!
Avukat Süleyman Caner’in çıkardığı takımı düşürdünüz!
Zonguldak’ı bitirdiniz!
Bir şehrin hayalleriyle oynadınız!
Özür dileyin...

Sekreteri, başkanın eşi seçti!

Bizim Batuhan, iki gündür yazıyor...
Yeni seçilen belediye başkanının eşi, parti yöneticisi sarışın, genç ve güzel kadının belediyeye girişini yasaklamış!
Hem de bu durumu, herkesin içinde kendisinden genç, güzel ve sarışın kadının yüzüne söylemiş!
“Seni belediyede görmeyeceğim” demiş!
Bu haberi duyunca, “Zonguldak halkı kimi seçti?” dedim, kendi kendime...
Başkanı mı, karısını mı?
Sekreterleri bile başkanın eşi belirlemiş!
Daha bir ay oldu!
Bakalım, daha neler göreceğiz?

Kıssadan Hisse: Menfaat...

Zalimliğiyle ünlü bir kral, idam cezası verdiği iki mahkumdan birinin canını, kendisini çok eğlendirecek bir yolla bağışlamak ister.. Sonra iki darağacı kudurur ve mahkumlardan ikisine de, omuzlarına basacakları ve güvenebilecekleri birer kişi çağırmalarını ister.
Bir taraftan ülkenin bilge kişisini de kendince sınamak istemiştir. Bu yüzden her şey hazır olduğunda yanı başına oturtmuştur, yaşlı bilgeyi...
Sonrasında mahkumlar, kendi seçimleri ve istekleriyle çağırdıkları kişilerin omuzlarına basar ve boyunlarına ipler geçirilir...
Mahkumlardan biri, çok güçlü-kuvvetli birini çağırmıştır. Diğeri ise, kendisinden daha cılız olan arkadaşını çağırmıştır ve onun omuzlarına basmaktadır.
Kral, tam o anda sorar, yaşlı bilgeye:
"Hadi şimdi göster hünerini... Sence önce kim yıkılacak? Güçlü olan mı? Yoksa şu cılız olan mı?"
Yaşlı bilge, kendinden emin, cevap verir:
"Güçlü olan çok sürmez, yıkılır efendim. Diğer cılız olan ise, ölse yıkılmaz. Cılız olanın omuzlarına basan mahkum, canını kurtaracaktır."
İki saatlik çok çekişmeli geçen ölüm-kalım savaşında, güçlü adam yıkılıverir en sonunda... Ve onun omuzlarına basan mahkum, darağacında can verir.
Kral, şaşkın bir halde sorar yaşlı bilgeye:
"Nasıl oldu da şu cılız adamın galip geleceğini bildin? Sen, gerçek bir bilgesin..."
Yaşlı bilge, yerinden kalkarak, sevinç içinde arkadaşına sarılan ve canını kurtaran mahkuma bakar ve krala şöyle der:
"Bunu bilmemin bilge olmakla alakası yoktur. İki mahkum darağacına çıkarılmadan önce onları dikkatle izledim. Kendi istekleriyle çağırdıkları adamlar yanlarına geldiler. Biri, çağırdığı güçlü adama bir kese altın verdi. Belli ki, parasıyla tutmuştu onu, canını kurtarabilmek için... Bunun için o adamın güçlü vücudunun kafi geleceğini düşünüyordu. Diğeri ise, uzun uzun sarıldı arkadaşına... Birlikte gözyaşı döktüler. Sonra o cılız adam, yeminler etti arkadaşına... 'Ölsem yıkılmam' diye. Gerçek birer arkadaş olduklarını anladım, o anda... Ben, sadece menfaat üzerine kurulan şeylerin çok uzun sürmeyeceğini bildim efendim... "
Hisse: Menfaat üzerine kurulan her şey, yıkılmaya mahkumdur.